Sessiz Bir Kahramanlık Nârasıdır Çanakkale...
Bundan bir asır önce yine böyle bir bahar mevsimiydi… Ufuklar kapalıydı, mavi gökler yas tutuyordu, insanlığın saldırganlıkta geldiği noktaya.Ufacık bir karaya koca bir donanmayla sarılan, gücünü toptan, tanktan alan bir düşman ordusu ve karşısında on beşli ana kuzularından oluşan, gücünü göğsündeki teslim alınmaz kaleden, imanından alan kahraman bir ordu vardı… Boğaz’ı geçme meselesi gibi görünse de Boğaz Harbi değildi asıl mesele… Mermilerin havada bibirine çarptığı, yerin ölüm püskürdüğü, gökyüzünün ölüm indirdiği, dört bir yanda ölümün kol gezdiği bir mahşer vardı savaş meydanlarında. Bir de bütün bu vahşi tehditlere gülüp geçen kahraman Türk ordusu. Öyle bir ordu ki anaları başlarını kınalayıp da göndermişti onları, vatana kurban olsunlar diye. Öyle bir ordu ki evine dönmeyi hiç düşünmeden gül bahçesine girercesine cepheye koşan aslan neferlerle dolu... Öyle bir ordu ki ön sıradakiler şehit düşünce hızla şehit olma sırasına geçen korkusuz vatan evlatlarıyla dolu ...
Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir zafer, yüzyıllarca nesillerden nesillere onurla taşınacak bir mirastır Çanakkale… Vatan toprağını candan, canandan daha mukaddes bilerek hayallerini, umutlarını, sevgilerini, özlemlerini çantasına alıp ardına bile bakmadan vatan savunmasına koşan kahraman askerlerimizin kanıyla yazılmış bir destandır Çanakkale. Millî tarihimizde “Bir” olma bilincinin tohumlarının yeşerdiği bir dönüm noktasıdır… Fedâkârlığı, şanı , şöhreti hiçbir ifadeye sığmayan atalarımız savaşta cesaretiyle ve savaştan sonra da dillere destan olmuş hatırasıyla yeri göğü inletmiş; cihanın yedi ikliminden gelerek karşısına duran hasmını tir tir titretmiştir. Kutsal değerleri tehlikeye düştüğünde bir milletin neler yapabileceğini haykıran sessiz bir nâradır Çanakkale Zaferi . Maskelerin yırtılıp medenî ve dost yüzlerdeki vahşetin gün yüzüne çıktığı bir “hakikat” mücadelesidir aynı zamanda.
Çanakkale söz konusu olduğunda aziz hatırası bir yandan bizi gururlandırırken , bir yandan da acı hikayeleriyle ruhumuzu derinden sarsan şehitlerimizi yâd etmemek mümkün değildir. Kendisine silah çeken bir Fransız askerinin yarasını kendi gömleğini yırtarak temizleyecek kadar insaniyetini muhafaza eden askerlerimiz...Tertemiz alnından vurulup bu topraklar için toprağa düşen şehitlerimiz… Kanıyla “Tevhid”i kurtaran, İslâm´ı kuşatan hüzün çemberini göğsünde kırıp parçalayan şehitlerimiz… Hilâl uğruna gözünü kırpmadan can fedâ eden şehitlerimiz… Ezan susmasın diye son bayram namazını mevzide kılan şehitlerimiz… Ay-yıldıza zeval gelmesin diye İlahî gücün bir insan bedeninde tecessüm etmesiyle top mermisini kükreyerek sırtlanan şehitlerimiz... Biraz sonra kopacak ellerini açarak kendi hayatının bekası için değil de vatanın ve gelecek nesillerin selameti için dua edip seve seve şehadet şerbetini içen şehitlerimiz... Allah´ın lütfudur diyerek şehadet için yarışan şehitlerimiz... Bu vatan bu millet size çok şey borçludur.
Onlar Asım´ın nesliydi gerçekten de... Ancak bize düşen onlarla övünüp durmak yerine onları anlamak şuuruna ulaşmaktır. Onlara olan minnet borcumuzu ödemenin yolu Çanakkale Zaferi´nin yıl dönümlerinde şaşaalı törenler yapmaktan ziyade vatana, bayrağa, birlik ve beraberliğimize kararlı bir şekilde sahip çıkmaya devam etmekten geçer. 20.yüzyılın "Bedir"idir, Türk tarihinin altın sayfasıdır, savaş gecelerinin güneşidir Çanakkale Zaferi. Âdetâ bir millî- manevî değerleri koruma kılavuzudur. Çanakkale´yi iyi okumalı ve iyi anlamalıyız. Çanakkale ruhunu içinde taşıyan nice evlatlarımız olduğunu biliyor ve hepsinin de ilerde karşılaşılabilecek her türlü tehlikeye karşı kendi varlığını vatanın, bayrağın varlığına adayacağına inanıyorum.
Bu gurur verici zaferimiz vesilesiyle Çanakkale şehitlerimizi ve geçmişten günümüze kutsal değerlerimiz uğruna kendi canını fedâ etmiş tüm aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor ve ruhları şâd olsun diyorum.